Şunu gördüm, sadece ürün yayınlamak ve güzel öyküler yazmak yeterli değil.
Yazar, edebiyatını kötü eleştirmenlerin kucağına teslim etmemeli, iyi kuramsal yazılarla edebiyatını güçlendirmeli ve ürün verdiği alanda da söz sahibi olmalı.
Bu anlamda her öykücünün bir öykü davası olmalı.
Öykü davasından kastımız poetik bilinçtir.
Elbette iyi öykü yazmak için, iyi bir kuramsal altyapıya sahip olmak işin olmazsa olmazı değildir.
Ama iyi öykü yazmanın yolunun da yaptığı işe kafa yormaktan geçtiği herkesin malumu.
Kuşkusuz öykücünün temel görevi öykü yazmak, öykünün iyi örneklerini vermektir.
Ancak edebiyat davasının nitelikli eleştiri ve kuram yazılarıyla desteklenmesi gerekir.
Edebiyat tarihine baktığımızda bu gerçekliği net bir şekilde görürüz: Virginia Woolf, T.S. Eliot, Octavio Paz, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Tahsin Yücel, Ahmet Oktay, Tomris Uyar…
Dikkat edilecek tek husus, öykülerinizin, eleştiri/kuram/inceleme yazıları altında ezilmemesi, öykücü kimliğinizin hep ön planda tutulmasıdır.